Yazı Başlığı : Din-i İslâm’da Hedef-i Münâkaşa Olan Mesâil’den Taaddüd-i Zevcât Müellif: Mustafa Sabri Efendi Dergi: Beyanülhak, Cilt 1 Sayı 11 Tarih: 1 Kanun-ı evvel 1324 Taaddüd-i zevcât, kitap ve sünnet, icma-i ümmet ile meşrû’dur. Ancak bu taaddüd-i meşrû’ dörde kadar olmakla mukayyet ve beyne’z-zevcât adl-ü müsâvâta riayetle meşruttur. “Matlubunuza muvafık olan kadınlardan ikişer, üçer dörder evlenin. Ve şayet lâzıma-i ma’delete riayet edebileceğinizi aklınız kesmezse bir tanesiyle iktifa edin”. Hülasâ-i meâlinde (فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۚ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً) nazm-ı celili söylediğimiz hudût ve şürûtu hâvidir. Bir hadîs-i şerifte de; ( مَنْ كانتْ له امرأتان يميل…
Yazar: İKAN Akli İlimler Merkezi
Müellif: Baha Tevfik Dergi: Felsefe Mecmûası Tarih: 1326 Münderecât: Felsefenin şekl-i ahîri – On sekizinci asırda Alman felsefesi – Kant – Kant’ın usûlü – Akl-ı mücerred hakkında tetkîkât ve imkân-ı ilim – Fikrete âit melekelerin tetkîk ve tahlîli – İlm-i mâ fevka’t-tabîʿa mümkün müdür? – Rûh ve kâinât ve Allâh hakkında Kant’ın mütâlaâtı – Akl-ı amelî ve ahlâk – Sanat Kurûn-ı ûlânın muhtelif şuʿbât-ı felsefiyyesinden ve bilhâssa Yunan felsefe-i câmiasından süzülüp gelen hakîkî ve mâddî esâslar; kurûn-ı vustânın her şeyi cehl ve akâmet pûşîdeleriyle örtmeye çalışan sakîm nazariyelerinden kurtulduktan sonra, yavaş yavaş yeniden kendini göstermeye başlamıştı. Tıpkı edebiyâtta olduğu gibi…
Yazı Başlığı : Dîn-i İslâm’da Hedef-i Münâkaşa Olan Mesâil Müellif: Mustafa Sabri Efendi Dergi: Beyanülhak, Cilt 1 Sayı 8 Tarih: 10 Teşrînisânî 1324 (Altıncı nüshadan ma ba’d) Buraya kadar serd ve irâdına lüzum gördüğümüz mukaddimât artık hitâm bulmuştur. Bundan sonra maksûd-i mev’uda şüru’ ediyoruz. Evvel emirde mevzubahsimiz olacak mesâil [ki serlevhamızı teşkil eden unvan altında yazdığımız makalenin birincisinde tadâd edilmişti] hakkında matmah-ı nazarımız yalnız talîlât-ı akliye ciheti olacaktı. Yani mesâil-i mezkûreye ait olan ahkâm-ı şeriyyemizin münhasıran akıl ve hikmetle tevafuku cihetini teşrik ve izâh edilerek bu meselelerin müstenid bulunduğu edille-i şeriyye ve nakliyeden bahsedilemeyecekti. Çünkü mesâil-i mezkûreye karşı efkâr-ı hâzıra, bir…
Dergi: Mecmûa-i Ulûm Tarih: 15 Zilhicce 1296 Tâlib-i hakka malûm ola ki ilm-i beşer müteallıkı mevcûd gerek, maʿdûm meçhûl-i mutlaktır. Ol cânibe zihin teveccüh eylemez. Mevcûd dahi maddeden müstağnî olursa ol makûle umûra müteallik mebâhise ilm-i ilâhî derler. Fürûʿu çoktur, bâhisi ya hakîm ya mütekellimdir. Ve mevcûd zihinde maddeden müstağnî hâriçte maddeye muhtâç olursa ona müteallik mebâhise ilm-i riyâzî derler. Usûl dört kısımdır. Aded, heyet, hendese ve mûsîkî fenleri ve her birinin nice ferʿi vardır. Ve mevcûd hem hâriçte ve hem zihinde mutlak maddeye muhtâç olsa ol makûle umûr mebâhisine ilm-i tabîʿî derler. Bu ilmin dahi ferʿi çoktur ve bu…
Yazı Başlığı : Dîn-i İslâm’da Hedef-i Münâkaşa Olan Mesâil Müellif: Mustafa Sabri Efendi Dergi: Beyanülhak, Cilt 1 Sayı 6 Tarih: 27 Teşrinievvel 1324 (Geçen nüshadan mâba’d) Herhangi bir tâlib, matlubunu ve matlubunun mevzuunu hakkıyla tanımak ve ona göre bir hatt-ı mesai takip eylemek lüzumunun ehemmiyet-i fevkalâdesini arz ederken hatırıma bir mesele-i mühimme geldi ki o meseleye ait olan fikr-i mahsusumun da bu mukaddimede derci münasebetten hâli addolunmaz zannederim. Ezmine-i âhîrede (son zamanlarda) bazı erbâb-ı dikkatin Kur’ân-ı Kerîmden bir takım hakâik-i fenniye istihrâcına muvaffak oldukları malûmdur. Bu meyânda ulemâ-i heyetçe en son kabul edilen nazariyeye muvafık olmak üzere (Ve’ş-şemsü tecrî li-müstegarrin lehâ-والشمس…
Müellif: Ömer Nasuhi Bilmen Dergi: Hilal – Cilt II Sayı 21 Tarih: Kasım 1961 لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزٖيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهٖؕ وَاللّٰهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ Allahü Teala hazretleri, kendilerini amellerinin daha güzeli ile mükâfata erdirsin, amellerinin kusurlarını gidersin, kendilerine amellerinin en güzel mükâfatını ihsan buyursun. مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ ve onlara fazlü kereminden ziyadesini de versin, amellerini kat kat iyilikle karşılasın, kendilerine hatr-ü hayâle gelmedik nimetler ihsan buyursun. Onun lutfü atıfetine nihayet mi vardır? وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ ve Allahu Azimüşşan, dilediği kuluna hesapsız olarak maddi, manevi rızklar, atiyyeler ihsan buyurur. Onun lütuf ve keremi…
Müellif: Ömer Nasuhi Bilmen Dergi: Hilal – Cilt II Sayı 21 Tarih: Kasım 1961 لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزٖيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهٖؕ وَاللّٰهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ Allahü Teala hazretleri, kendilerini amellerinin daha güzeli ile mükâfata erdirsin, amellerinin kusurlarını gidersin, kendilerine amellerinin en güzel mükâfatını ihsan buyursun. مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ ve onlara fazlü kereminden ziyadesini de versin, amellerini kat kat iyilikle karşılasın, kendilerine hatr-ü hayâle gelmedik nimetler ihsan buyursun. Onun lutfü atıfetine nihayet mi vardır? وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ ve Allahu Azimüşşan, dilediği kuluna hesapsız olarak maddi, manevi rızklar, atiyyeler ihsan buyurur. Onun lütuf ve keremi…
بسم الله الرحمن الرحيم Bizleri Habîb-i Kibriyâ’nın ümmeti kılan Zât-ı Pâk Teâlâ’ya hamd olsun. En güzel salat ve selam Nûr’unu varislerine taksîm eden Peygamberlerin İmâm’ına, Mübarek Âl ve Ashâbı’na ve onlara Tâbî olanlara olsun. Cenâb-ı Hak onlara layık eylesin, şefaatlerine nail eylesin. Şimdi, bu eser Bauer’in söz konusu kitabının özeti, değerlendirmesi ve eleştirisi içeren üç başlıklı bir risâledir. Tevfik Hak Teâlâ’dandır. Bauer son zamanların önemli sosyal bilimcilerinden biri. Türkçeye de kazandırılan bazı eserleriyle entelektüel çevrenin özellikle de ilahiyat kesiminin gündemine girdi. Ancak bu gündeme girme Bauer’in düşüncelerinin ve iddialarının bir bütün olarak değerlendirilip süzgece tabi tutulmasından ziyade, ne yazık ki…
Müellif: Ahmet Hamdi Akseki Dergi: Sebîlürreşâd Tarih: 11 Şaban 1330 Üçüncü fırka da diyordu ki: Ecrâm- ı ulviyye ve onun bulunduğu heyet kıdem-i şahsiyye ile kadîm olduğu gibi silsile-i hayvânât ile nebâtât da kıdem-i nevʿiyye ile kadîmdir fakat büzûr-ı nebâtiyye ve cerâsîm-i hayvâniyyenin cüzʾiyyâtından hiçbir şey kadîm değildir. Ancak her bir cürsûme ile büzûr bir kalıp menzilesidir ki diğer cürsûme ile büzûrdan o kalıba müşâkil olanlar onda tekevvün ederler. Diğerlerinin kavilleri gibi bunların da zâhib olduğu bu nazariye pek muhâkemesiz, binâenaleyh bedîhiyyu’l-butlândır. Çünkü bu davânın sıhhatine kâil olmak için mutlakâ müşâhedâta göz yummak, kânun-ı tabîattan gâfil olmak lâzımdır. Zîrâ dâimâ…
Yazı Başlığı : Dîn-i İslâm’da Hedef-i Münâkaşa Olan Mesâil Müellif: Mustafa Sabri Efendi Dergi: Beyanülhak, Cilt 1 Sayı 5 Tarih: 20 Teşrinievvel 1324 (Üçüncü nüshadan ma ba’d) Siz tecrübeyi mantıka tercih ediyorsunuz öyle mi? Halbuki mantıka nisbetle tecrübe hiç mesâbesindedir. Eğer mantık fıtraten ve iktisâben dimağlarınızdan silinirse fikr-i beşer de kalmaz, Dünya’da edille nâmına ne var ise biter, çünkü tecrübenin zemîn-i tatbîki pek mahdûttur. Ve cârî olduğu yerlerde bile istidlâlât-ı mantıkiyye olmadıkça işe yaramaz. İnsana fikr-i tecrübeyi veren de bir delil-i mantıkîdir. Kezâlik tecrübe mantıkta dahildir. Ve tecrübenin derece-i kuvvet ve ehemmiyeti mantıkta tayîn olunmuştur. Siz doktor bulunmanız hasebiyle meselâ falan…
Müellif : Abdurrahman Beşikci Tarih: 7 Muharrem 1445 (25 Temmuz 2023) Yayım Yeri: İKAN Blog Giriş İlimlerin maksut ilimler ve maksuda götürücü alet ilimler şeklindeki taksimi meşhurdur. Kelam, fıkıh, hadis, tefsir gibi ilimler maksut ilimler olarak zikredilirken sarf, nahiv, belagat, mantık, münazara gibi ilimler ise alet ilmi olarak görülmektedir. Bu tasnifte alet ilimleri maksut ilimleri elde ederken kullanılan araçlardır. Bu taksimde hangi ilmin hangi başlık altında yer alacağı ise maksudun ne olduğu veya iki ilmin birbiri arasındaki hiyerarşisi ile alakalı olarak değişiklik gösterebilir. Ancak hâkim tasnif göz önünde bulundurulacak olursa zikri geçen alet ilimlerinin alet ilmi oluşlarında herhangi bir tartışma…
Müellif: Ömer Nasuhi Bilmen Dergi: Hilal – Cilt II Sayı 20 Tarih: Ekim 1961 اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ مَثَلُ نُورِهٖ كَمِشْكٰوةٍ فٖيهَا مِصْبَاحٌؕ اَلْمِصْبَاحُ فٖي زُجَاجَةٍؕ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍۙ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضٖٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌؕ نُورٌ عَلٰى نُورٍؕ يَهْدِي اللّٰهُ لِنُورِهٖ مَنْ يَشَٓاءُؕ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِؕ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلٖيمٌۙ Bu âyet-i celilenin muhtasar tefsiri : Allahu Azimüşşan göğlerin ve yerin nurudur, bunları yaratıp aydınlatan o’dur, bunları güneş gibi, ay gibi ziyalı, nûrani vasıtalarla maddeten tenvir ettiği gibi göğleri melekleriyle, yer yüzünü de muhterem peygamberleriyle, velileriyle manevi bir…
Müellif: Ömer Nasuhi Bilmen Dergi: Hilal – Cilt II Sayı 20 Tarih: Ekim 1961 اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ مَثَلُ نُورِهٖ كَمِشْكٰوةٍ فٖيهَا مِصْبَاحٌؕ اَلْمِصْبَاحُ فٖي زُجَاجَةٍؕ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍۙ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضٖٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌؕ نُورٌ عَلٰى نُورٍؕ يَهْدِي اللّٰهُ لِنُورِهٖ مَنْ يَشَٓاءُؕ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِؕ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلٖيمٌۙ Bu âyet-i celilenin muhtasar tefsiri : Allahu Azimüşşan göğlerin ve yerin nurudur, bunları yaratıp aydınlatan o’dur, bunları güneş gibi, ay gibi ziyalı, nûrani vasıtalarla maddeten tenvir ettiği gibi göğleri melekleriyle, yer yüzünü de muhterem peygamberleriyle, velileriyle…
Müellif : Yakup DÖNMEZ* Tarih: 17 Muharrem 1445 (23 Temmuz 2024) Yayım Yeri: İKAN Blog XVIII. yüzyıldan itibaren Batılı mütefekkirler tarafından dine duyulan güvenin sarsılması neticesinde akla yapılan vurgunun bir uzantısı olarak tabii din teorileri ortaya atılmaya başlanmıştır. Bu teorilerin temel savına göre aklın doğrudan din olmaksızın ulaşabileceği temel ilkeler söz konusudur ve insanlık bu ilkeler ile iktifa edebilir. Buna mukabil aklın reddettiği şeyler din adına kabul edilmemelidir.[1] Bu sav dinler adına bir tehdit oluşturmaktadır. Zira böylece insanlığın dine duyduğu ihtiyaç geri plana atılarak dinler tamamen saf dışı bırakılmış olmakta ve “insanlığın karanlık çağına” hapsedilmektedir. Yeni İlm-i Kelâm dönemi olarak adlandırılan…
Müellif: Ahmet Hamdi Akseki Dergi: Sebîlürreşâd Tarih: 4 Şaban 1330 Heyet-i ictimâiyye-i beşeriyyeye muzırrât-ı azîmesi derkâr olan bu mâddiyyûn fikrinin zamânımız mütefelsiflerinin zuʿm-ı bâtılları gibi yeni bir şey olmadığına dâir geçen makâlemizde muhtasaran bazı îzâhât vermiştik; şimdi de bu ciheti daha etrâflı bir sûrette îzâh etmek isteriz. Bu husûsta istinâdgâhımız tevârîh-i sahîha ile Cemâleddin Afganî, Şeyh Muhammed Abduh, Gazzâlî, Fahrettin Râzî, İbn-i Sina ve sâir hükemâ ve felâsife-i hakîkiyye tarafından telîf olunan âsâr-ı fâzılânedir. Tedkîkât-ı târîhiyye ispât ediyor ki Yunan hükemâsı kable’l-mîlâd üçüncü ve dördüncü asırlarda iki fırkaya ayrılmışlardı. Bunlardan birincisi -kâinâtı idâre etmek için- levâhık ve avârız-ı cismâniyyeden…
Yazı Başlığı : Dîn-i İslâm’da Hedef-i Münâkaşa Olan Mesâil Müellif: Mustafa Sabri Efendi Dergi: Beyanülhak Tarih: 6 Teşrinievvel 1324 Mukaddime [Doğru bir dînin bazı ahkâmı, yanlış olamaz — Dîn-i İslâm ne ile muhâkeme edilir? — İslâmiyette istihdam olunan ulûm ve fünûndan Hikmet, Mantık — Medâriste tarz-ı tahsîl — Ulûmda tâyîn-i mevzû’ ve gâyet meseleleri — Kur’ân’dan ahkâm-ı fenniye istihrâcı — Savm-ü salât gibi ibâdat-i mevkutede hisâbât-ı nücûmiye ile niçin amel ediliyor?] Son zamanlarda bazı insanlara tesadüf ediliyor bunlar kendi akıllarınca, teaddüd-i zevcât (çok eşlilik), tesettür-i nisvân (kadınların tesettürü), talâk, fâiz, sigorta, kumar, çalgı, usul-u verâis (miras dağıtımında usul), zekât gibi bir…
Müellif: Ömer Nasuhi Bilmen Dergi: Hilal – Cilt II Sayı 19 Tarih: Eylül 1961 اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ مَثَلُ نُورِهٖ كَمِشْكٰوةٍ فٖيهَا مِصْبَاحٌؕ اَلْمِصْبَاحُ فٖي زُجَاجَةٍؕ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍۙ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضٖٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌؕ نُورٌ عَلٰى نُورٍؕ يَهْدِي اللّٰهُ لِنُورِهٖ مَنْ يَشَٓاءُؕ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِؕ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلٖيمٌۙ MEAL-İ ÂLİSİ 1- Allahü Teala hazretleri, göklerin ve yerin nurudur. Nurunun misali, içinde lâtif bir çirağ bulu- nan bir mişkât gibidir. Çirağ ise bir kandil içindedir, kandil ise sanki incimsi bir yıldızdır da şarkî ve garbî olmayan mübarek…
Müellif: Ömer Nasuhi Bilmen Dergi: Hilal – Cilt II Sayı 19 Tarih: Eylül 1961 اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ مَثَلُ نُورِهٖ كَمِشْكٰوةٍ فٖيهَا مِصْبَاحٌؕ اَلْمِصْبَاحُ فٖي زُجَاجَةٍؕ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍۙ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضٖٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌؕ نُورٌ عَلٰى نُورٍؕ يَهْدِي اللّٰهُ لِنُورِهٖ مَنْ يَشَٓاءُؕ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِؕ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلٖيمٌۙ MEÂL-İ ÂLÎSİ 1- Allahü Teala hazretleri, göklerin ve yerin nurudur. Nurunun misali, içinde lâtif bir çirağ bulu- nan bir mişkât gibidir. Çirağ ise bir kandil içindedir, kandil ise sanki incimsi bir yıldızdır da şarkî ve garbî olmayan…
Müellif : Muhammed Salih Yıldız Tarih: 10 Muharrem 1445 (16 Temmuz 2024) Yayım Yeri: İKAN Blog 3. DERGİNİN KELAMÎ MUHTEVASININ DEĞERLENDİRİLMESİ 3.1 İlmihal Yazıları İlmihal denilince akla gelen ilk kategori fıkıhtır. Çünkü Ömer Nasuhi Bilmen’e göre ilmihal “Mukaddes İslam dinine mensup her Müslümanın dini vazifelerini yerine getirmek üzere İslam dini hakkında kâfi derecede bilgi sahibi olmasını gerektiren en birinci vazifedir.”[1] İnsanların günlük hayatta sıkça karşılaştığı ve mutlaka bilmesi gereken meselelerin büyük bir kısmının fıkıh kategorisinin altında olduğu ve inanç meselelerine kapsam ve ihtiyaç anlamında galebe çaldığı söylenmelidir. Bu sebeple İlmihal denilince genelde akla füru fıkha dair meseleler gelir. Ahmed Şîrânî dergide…
Müellif: Hasan Basri Çantay Dergi: Sebilürreşad Tarih: Ekim 1948 – Cilt I – No: 18 Yeryüzündeki insanların yüzde doksan beşi dindardır. Bu, yerli ve yabancı istatistiklerle sabittir. Bundan dolayı insanlar ölümden sonra bu âlemden bambaşka bir ebediyet âlemine kavuşacaklarına inanmışlar, o âlemdeki saadetlerini âhiretin tarlası olan bu dünyada temin çarelerini düşünmüşler, her yerde cami, köprü, medrese, mektep, imarethane, hastane, çeşme, kervansaray gibi nice hayır müesseseleri meydana getirmişlerdir. Eğer insanoğlu bu fâni hayatın zevalini kurumu geçen bir saat zenbereğinin durmasından ibaret farz etseydi kendisinin muvakkat yaşayışından başka bir şey düşünmez, ömrünü sadece hây ve huy ile geçirir, ardından rahmetle anılmasına…