Dünyada insanları birbirine rabt edip hepsinden bir heyʾet teşkil ettiren şeyin “ihtiyaç” olduğu malumdur. Yani dünyada yaşayan insanların birbirine muhtaç olmaları medenileşmelerine sebep olmuştur. Lakin bilir misiniz, erkek ile kadını birbirine bağlayan şey nedir? Hiç şüphe yoktur ki erkek ile kadını birbirine bağlayan şey “muhabbet”tir. İzdivaç eğer köprüye teşbih edilirse “muhabbet” de köprüyü muhkem tutan kazıklara, eğer kargir bir binaya teşbih edilirse “muhabbet” de o binanın taşlarını birbirine rabt eden harca benzetilir. Muhabbet olan yere umran ve medeniyet gelir. Muhabbetin veda ettiği yere harabat çöker. Ailenin ve ale’l-husus bütün dünyanın nizamı “muhabbet” ile birlikte yürümektedir. İnsana fazilet getiren, ahlakını düzeltip…
Yazar: İKAN Akli İlimler Merkezi
Müellif: İsmail Süleyman Bahçesaraylı Dergi: Asrî Müslümanlık Tarih: 4 Zilhicce 1343 (25 Haziran 1925) İslam dini, insaniyet ve beşeriyet dünyasının devam ve bekası için yaratılmış olan kadınlara erkeklerden ziyade kıymet ve ehemmiyet verdiği halde biz Müslümanlar o ehemmiyeti, o kıymeti zerre kadar olsun gerek bilerek ve gerek bilmeyerek takdîr edememiş ve onları adeta kendilerimiz için bir esir, bir oyuncak gibi zevkimize keyfimize alet edegelmişiz. Halbuki İslam dininde, bir erkek ne gibi hakka malik ise kadın da erkek gibi aynı hakka maliktir. Bir erkek, sahip olduğu bütün mal, mülk ve eşyasında hiçbir kimse tarafından tecavüz ve taarruza uğramadan tam hürriyetle nasıl…
Müellif: Abdülaziz Veliyyullah Dergi: Asrî Müslümanlık Tarih: Rebiülevvel 1345 Hâkimler, âmirler ve avâmü’n-nâsın köylü, şehirli ve aile başlarının her birinin vazife-i mahsusaları olduğu gibi ulemânın da büyük ve mühim vazifeleri vardır. Herkes öz vazifesini bilip icrâsında kusur etmemesi lâzımdır. Ulemâların vazifeleri, emr-i marûf ve nehy-i münkerdir. Yani ahaliye fâideli ve menfaatli şeyleri göstermek ve anlatmak, yol göstermektir. Bu fâideli ve zararlı şeyler nasıl bir şeydir? Benim fikrimce şudur: Okumak ve okumamaktır. Çünkü insanın dünya ve âhiretçe mesut olması okuma sayesindedir. Dünya ve âhiretin mahv ve perişan olması da okumasızlıktan ileri geldiği gün gibi âşikârdır. İşte bu iki meselenin zarar ve…
Tarik-i Tedrisin Ber-vech-i Âti Islah ve Tesviyesine Dünyada eʿazz-ı metalib ve eşref-i mearib Kitab ve Sünnet natık olduğu üzere ulum ve maarifle tehalli ve dekaik ve letaifle tecelli olup binaenaleyh eslaf-ı kiram talim ve taallüm-i fünuna kıyam ve mesail-i mütûna itina ve ihtimam ile nail-i meram olmuşlar ise de bir müddetten beri şürûh ve havâşî izafe ve sülük-i müzakereye çekilerek tatvil-i mesafe olunduğu cihetle bidayet-i tahsilde ekser-i talebe-i ulumun zihinleri eskal-i kıyl ü kal altında ezilip kuvve-i istihraciyye husulene medar olmak üzere fehm ve zabtı lazım olan kavaid ve usuldür. Devr ve ileride terettüb edecek makâsıda vusûlden bütün bütün mehcûr…
Müellif: Mehmed Fatin Dergi: Beyânülhak Tarih: 28 Şevval 1326 Mâbaʿd Din-i mübîn-i İslâmiyet ki: Hiçbir milletin tatbik edemeyeceği, hiçbir kavmin takip eyleyemeyeceği bir tarz-ı tekemmülde tamamı müsavât kavânîni üzerine istinat etmiştir. Bu kanun müsavâtı bütün mesâil-i hayatiyyemize teşmîl ettiği halde yalnız erbâb-ı ilmi hariç bırakmıştır ki onların sâirleriyle müsavî olamayacağını bildirmiş ve onlara rüçhan ve fazla bir meziyet vermiştir. Bu hakikatin icabât-ı lâzımesi olarak umûm-ı enzâr-ı ümmet bu meziyeti iktisaba münatıf olmuş ve bütün efkâr-ı müslimîn, erbâb-ı fazl ve ilme müteveccih bulunmuştur. Din-i kavim-i Ahmedî ki: Edyân-ı sâire gibi yalnız itikadiyyât ve ibadâta münhasır olmayıp bütün hadisât-ı içtimaiyyemizi dahi her…
Müellif: Ömer Fevzi Dergi: Beyânülhak Tarih: 18 Zilhicce 1326 Her taraftan ilmiyye ve mesâil-i ilmiyye hakkında birçok makaleler, ıslâhnameler, tenkitler, tertipler, gazetelerde ve bilhassa Beyânülhak risâle-i mergûbesinde görülmektedir. Efkâr-ı münevvere ve âliye ashâbının irâe ve tayin buyurdukları turuk-ı ıslâhın, suver-i tanzîmiyyenin ekserisinde ihtirâʿ ve teceddüd esasları mevcuttur. Olmayan bir sureti yeniden meydana getirmek demek olan ihtirâʿ şimdilik bizim için kâbil-i tatbik ve icrâ değildir, zannındayım. Teceddüde gelince, şüphesiz yenilenmek istiyoruz. Ve yeni bir tarz ve üsluba terakkî ve intizâm-ı şerʿiyy-i ilmî hevesindeyiz. Fakat erbâb-ı tecâribin tasdik edeceği vecihle bir mevcûdu esasından yıkıp başka bir şekilde yeniden yapmak başka, meydanda olan…
Müellif: Fatin Dergi: Beyanülhak Tarih: 21 Şevval 1326 Hâce-i evvelîn-i İslamiyet olan cenab-ı fahr-i risalet Efendimiz hazretleri sermaye-i saadetimiz ve bais-i fevz ü necahımız olan ulûm-ı esasiyye-i dîniyyemizi ashab-ı kiramına mescidde talim buyurdukları ve ashab-ı zevi’l-ihtiram ise aynı esere ıktifa eyledikleri cihetle sadr-ı İslamda tedrisatın cevami ve mesacidde icrası usul ittihaz edilmiş ve dördüncü asr-ı hicrî nihayetine kadar bu usulün muhafazası cihetine gidilmişti. Bu dört asır zarfında esasın muhafazasıyla beraber ihtiyaca göre oldukça tahavvülat husule geldiği dahi görülüyor. Mesela üçüncü asırda felsefe ve fünun, muallimînin ikametgâhlarında; tıp ve levazımı tıp müesseselerinde ve ulûm-ı şerʿiyye ise camilerde tedris olunması usul-i merʿiyyeden…
Dergi: Beyânülhak Tarih: 27 Zilkade 1326 Medâris, vaktiyle menba-ı ilm ve irfan ve devlet ve millete nice hidemât-ı nâfia ibrazlarına muvaffak olan pek çok erbâb-ı fazl ü kemâle menşe-i mefharet-nişân idi. Bu dârü’l-füyûzât ve menbau’s-saadât mürûr-ı zaman ile ehemmiyet-i azîmesini zâyi etmiş ve asker firarilerine ve tenbellere melce ve bî-sûd-efnâ-yı ömür edenlere meʾvâ olmuştur. Medârisin bu hâl-i indirâsa hübût ve bu dereke-i esef-engîze sükut etmesinin esbâb-ı adîdesi vardır: Evvela usûl-i tedrîsin bir kâide-i sâlimeye merbut bulunmaması, sâniyen emr-i tahsîl, talebenin keyfine tabi olup ikmâl ettiği fünûndan imtihan edilmemesi, salisen beytülmâlin masârif-i şeriyyesinden biri talebe iken esna-yı tahsîlde talebenin maişeti temin…
Müellif: Mustafa Sabri Dergi: Beyânülhak Tarih: 23 Cemaziyelahir 1327 Sizler ki “إن الملائكة لتضع أجنحتها لطالب العلم رضاء بما يصنع” imtiyazına mazharsınız. Şüphe yok ki bu imtiyaza mazhariyetiniz bâd-ı hevâdan olmayacaktır. Nimet külfet miktarınca olmak lâzım geldiğine nazaran mesleğinizde ne kadar çalışırsanız o kadar şeref ve meziyete istihkak peydâ edersiniz. Sizin ulûm ve fünûn-ı sâire talebesine karşı hâiz olduğunuz şu imtiyazın menşeini bittabi yalnız kisvenizde aramak gibi bir sathî nazarlığı kabul etmezsiniz. Bu kisvenin de bir meziyeti, bir milliyet ve mesnûniyyeti olmakla beraber çarşıdan setre pantolon yerine bir lâta ile bir elfiye alıp giyivermekle talebe-i ulûm imtiyazâtını kazanmış olamayacağınız tabiîdir.…
Müellif: Ömer Nasuhi Bilmen Dergi: Mahfil Tarih: Ramazan 1343 Ey kürsi-yi azameti önünde bütün mükevvenâtın secde-i takdîse kapanmakta olduğu Mabud-i Zîşânım! Senin vücud-i akdesin, vahdâniyet-i ilâhiyyen en bedihî hakikatlerden daha bedihîdir. Senin varlığındır ki şu uzviyâta hayat vermiş, şu gördüğümüz elvâh-ı tabîatı vücuda mazhar etmiştir. İlahî!.. Sen bir “mevcud-ı hakikî”sin. Her zerre, bir müessirin vücuduna şehadet eder dururken şu bî-nihâye ecsâm ve ecrâmın teşkil etmekte olduğu bu koskoca manzûme-i kâinat senin varlığına en mükemmel bir şahit değil midir? Hiç şüphe yok ki şu bî-pâyân hadisâtın zuhûru, şu silsile-i masnûʿâtın nizam ve intizamı, bütün zerrât-ı kevniyyenin birer gayeye müteveccih, birer hikmete…
Yazı Başlığı: Din-i İslâm’da Hedef-i Münâkâşa Olan Mesâilden [132 Numaralı Nüsha’dan Mâbaʿd] Müellif: Mustafa Sabri Efendi Dergi: Beyanülhak, Cilt 6, Sayı 135 Saded-i aslîmiz olan setr bahsine dönmeden evvel arkaya dair sebkeden beyanatı birkaç cümle daha ilave etmek isteyivereceğiz ki bu suretle din-i İslam’da hedef-i münakaşa olan mesail meyanında İslam’da rikkat (kölelik) serlevhâsıyla ayrıca bir makale yazmak ihtiyacından müstağni kalırım. Zaten tesettür-i nisvân bahsi bundan evvel yazdığım mebâhise mukîs olmamak üzere bilmünasebe diğer birçok mesail daha ihtiva etmiş bulundu. Varsın bu meseleyi de kısmen muhtevi olsun. Malum olduğu üzere din-i İslam’ın insanları hür ve abd namıyla iki dereceye tefrik etmesi…
Müellif: Ömer Nasuhi Bilmen Dergi: Beyânülhak Tarih: 15 Muharrem 1329 تأمل سطور الكائنات فإنها من الملاء الأعلى اليك رسائل İnsan gözlerini safahât-ı kâinata atf ettikçe fikrini nurlar içinde bırakacak nice menâzır-ı latîfiyyeyi müşâhedeye muvaffak olur. Mâî, latîf semanın; o fezâ-yı şaşa-nisârın temâşâsından mütehassıl tulûât-ı fikriyye, sünûhât-ı kalbiyye ne kadar parlak, ne kadar âlîdir!.. Her gün başka bir tarâvetle tulû ederek letâfetiyle, teleʾlüâtiyle ufukları yaldızlayan zerrin Güneş ruhanî, ne kadar câmiʿ-i meâlîdir!.. Lakin bu harika-i meşiyyetin akşama karîb her tarafa sönük, sönük ziyâlarını neşrederek gurûba başlaması, ufukta hûnîn bir manzaradan başka bir eser bırakmayıp nâbedîd olması ise ne derece müessir…
Yazı Başlığı: Din-i İslâm’da Hedef-i Münâkâşa Olan Mesâil’den Mâbaʿd (113.Nüshadaki Makaleden Mâbaʿd) Müellif: Mustafa Sabri Efendi Dergi: Beyanülhak, Cilt 6, Sayı 133 Tarih: 17 Teşrinievvel 1327 Yine ukûbât-ı şerʿiyyeden olarak mesela sirkatin hadd-i şerʿîsi bulunan katʿ-ı yed meselesini bazı ukûl pek şiddetkârâne pek ifrâtperverâne bir muamele gibi telakki ederler. Hakikaten mesela sol eli yahut birlikte olarak sağ ayağı kesilmiş bir adamın cemiyet-i medeniyye içerisine çıkması pek feci, pek çirkin ve manâ-yı İslâmîsi itibariyle pek maʿyûb bir manzara irâe etmez mi? (Şerîatın kestiği parmak acımaz) misli pek kolay anlaşılmaz ve bu hal, medeniyet-i zaʿfiyyenin tahammül edemeyeceği derecede cângüdâz (iç burkan) bir…
Tarih: 28 Şaban 1331 Hicri Dergi: Medrese İtikadları Müellif: Ömer Nasuhi Bilmen Hissiyât-ı Diniyye Ahval-i ruhiyye-yi beşeriyyeyi tedkik edenlerce bedihîdir ki her insan hiss-i rakîk, bir hiss-i ulvî yani diyanet denilen nezih bir hiss-i fıtrî ile mütehassis bulunur. Vâkıʿan insan görülür ki şu koskoca mükevvenatı, şu muhteşem bedayi-i azamet-i ittisamı vücuda getiren bir kudret-i fâtıranın vücuduna mûʿtekad bulunmaz, enzâr-ı temaşasına rengarenk nurlar içinde bırakan elvâh-ı münevvire-i kâinatın birer eser-i tabiat olmasına kâil olur, kendini hissiyat-ı diniyyeden o nasibe-i ezeliyyeden mütecerrid, mahrum gibi göstermeye çalışır. Lakin mümkün olsa da serâir-i kalbiyyesine infâz-ı nazarda bulunacak olsak görürüz ki aklî, fikrî, ilhâmât-ı ruhiyyesi…
Yazı Başlığı: Din-i İslâm’da Hedef-i Münâkâşa Olan Mesâil’den Tesettür-i Nisvân’dan Mâbaʿd Müellif: Mustafa Sabri Efendi Dergi: Beyanülhak, Cilt 5, Sayı 113 Tarih: 23 Mayıs 1327 İlm-i fıkhın kitâbu’l-ikrâhında beyan buyurulduğu vechile muharremâttan bir şeyi ekl veya şurb üzerine katl-i nefs ile veyahut katʾ-ı uzv ile tehdit olunarak cebren sevk edilen bir adam için, teklif vâki kabul eylemek vâcib ve imtinâ’da (tehdit edildiği şeyi yapmamakta) ısrar göstermek mûcib-i ism (günahı gerektiren bir hâl) olur. Mesela şarap içmek günah olduğu halde tehdidini îkaʿa muktedir bir şahsın “İçeceksin… yoksa keserim biçerim” demesi üzerine bu sefer içmemek günah olur. Eğer cebr-i tehdit (el-Iyâzu Billah)…
Müellif: Akşehirli Mustafa Dergi: Beyânülhak Tarih: 6 Ramazan 1330 Tevhid ve Teslis 5 Mâbad Bundan sonra asl-ı Hristiyanlıkta olan dalâletlerin ıslâhına ancak on altıncı asr-ı mîlâdîde teşebbüs olunduğunu söylüyor… Şimdi buradan iki cihet anlaşılır ki birincisi Hristiyanların gerek avâmı ve gerek havâssı nezdinde kiliselerinde esâs-ı tevhîd hakkında bazı […] dalâletlerin mevcut olması. Bunu muârızımız itirâf eylediği halde Kurʾân-ı Kerîm’in bu husustaki beyânı vâkıa mutâbık olup tamamen sâdık olduğunu ispat etmiş olur. Muârızımız bu hakikati itirâf eylediği halde yedinci sahîfesinde “Hristiyan kilisesi hiçbir asırda bu nevi dalâletlere düşmemiştir.” diyor. Ve aynı sahîfede “Vâkıan bazı Hristiyanlar arasında teslîs talimi hakkında üç ilah…
Yazı Başlığı: Din-i İslâm’da Hedef-i Münâkâşa Olan Mesâil’den Tesettür-i Nisvân’dan Mâbaʿd Müellif: Mustafa Sabri Efendi Dergi: Beyanülhak, Cilt 5, Sayı 112 Tarih: 16 Mayıs 1327 Münazırım tesettürden şikâyet ettiği kadar da ulemamızı muâheze ediyordu. Kendisi bütün günahı dûş-i fedâkârânesine yüklendiği hâlde ulemanın dirîğ-i meʾzûniyet eylemeleri şayan-ı takbih bir taassup, bir buhl gibi görünüyordu. Lakin ulemanın şerʿan memnu bulunan bir şeye izin vermek salâhiyetine mâlik olmadıklarını ve tecvîz ve tahrîm ancak Şâriʿin hakkı olup buna müdahale etmek kimsenin haddine düşmeyeceğini bilemiyordu. Hele bu babta kendisinin kefaleti hande-yi istihzaya bedel geriye teessüfü calip bir cüret ve (وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ) (Velâ…
Yazı Başlığı: Dîn-i İslâm’da Hedef-i Münâkâşa Olan Mesâil’den Tesettür-i Nisvân 2 Müellif: Mustafa Sabri Efendi Dergi: Beyanülhak, Cilt 5, Sayı 111 Tarih: 2 Mayıs 1327 [Ma ba’d] Hülâsâ nisvânın yüzleri, arz ettiğimiz veçhile istihsânen avret değildir. Bu cihetle setri lâzım gelmeyeceğini biz de teslîm ediyoruz; muktezâ-yı Şerʿ-i Şerîf kadınlar yüzlerini açık bulundurabilecekler, fakat erkekler onlara, nazar-ı iştihâ ile bakmayacaklar. Daha doğrusu vücûh-i nisvân husûsunda vazife, vazife-yi tevakkî fi’l-asl kadınların değil, erkeklerindir. Yani kadın tesettür edecek değil, erkek bakmayacak. Nasıl ki aksi de böyledir: Erkekler yüzleri açık gezerler, velakin kadınlar onlara başka nazarla bakmaktan memnû bulunurlar. Yani burada da vazife kadınlara…
Dördüncü cihet ki münâferet-i vâkıanın İslamlar tarafından vukûu meselesidir. Dîn-i İslâm’ın bu husûsdaki ahkâmını sâbıkan beyan eylediğimiz gibi İslamlarla Hıristiyanlar arasında şimdiye kadar vâki olan muhârebât-ı azîme ve kesîreden olup târihlerde “Ehl-i Salîb Muhârebâtı” denmekle marûf ve şöhretşiʿâr olan muhârebât ve muâmelâtı Papaların telkînât ve teşvîkâtıyla azîm seller ve yanardağlar gibi kemâl-i şiddet ve kesretle hücûm eden Avrupa hükûmât-ı müteaddidesinin mühim ordularını ve bunların netâyic-i hûnrîzâne ve fecâyi-i dilsûzânelerini muârızımızın bir kere tahattur etmesini ricâ ederiz. Bunların kâffesine İslamlar mı sebep oldu, İslamlar mı meydana getirdi, bu kere İtalya’nın Trablusgarb’a bigayr-i hak ve bilâ-vech taarruz ve tecâvüzü hukûk-ı düveliyye ve…
Bütün âlem-i İslâm’ın neyyir ü sa‘d-iclali olan Halife-i pür-mecdini tûğ-i firak-i ibtihâc ederek huzme-i şu‘â-ı nur-enisine birlikte dâhil olduğu “Mâh-ı Recebü’l-Ferd”, halk lisan-ı safıyla tarif olunduğu üzere “Üç aylar” dizisinin birinci incisidir. Bu mâh-ı münevver, iki leyle-i mübareke ile ehl-i İslâm’ı mübeşşer kılmıştır ki biri ilk cumasını tevlid eyleyen Leyle-i Regaib, diğeri de yirmi yedinci gecesini ziynetdâr-ı kevâkib-bahtiyârî eden Leyle-i Mirac’dır. Leyle-i Regaib ki Üsküdârî Şair Sâfî[1] merhumun: Düştü sadef-i rahme bu şeb ol dürr-i yektâ Cibril nida eyledi ki el-leyletü’l-hublâ Ümmid-i tuluu bürürdü kevn ü mekânı A‘yan-ı cihan muntazırı oldu serâpâ Hak eyledi ol nüsha-i kibriyaya riayet Kondu bu…