Müellif: Abdurrahman Beşikci
Tarih: 16 Cemaziyelahir 1446 (17 Aralık 2024)
Yayım Yeri: İKAN Blog
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’ya mahsustur. Salât ü selâm ise onun Habîbi, Müjdecimiz, Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa’ya olsun.
İmdi: İbn Hişâm, Şuzûru’z-Zeheb Şerhi’nde, birçok nahiv meselesini ele aldığı gibi harekelerin takdir edilmesi meselesini ele alır. Buna göre kelimeler harekenin takdiri itibarıyla üç kısımda incelenir: i) Üç harekenin de takdir edildiği kelimeler, ii) İki harekenin takdir edildiği kelimeler, iii) Tek harekenin takdir edildiği kelimeler. İbn Hişâm bölümün ilerleyen safhalarında ise mezkûr kısımları detaylandırır. Kısımlardan ilki iki alt başlıktan meydana gelmektedir: i.i) Mütekellim yâ’sına izafet edilen ancak ne müsenna ne cemi müzekker salim ne menkûs ne de maksûr olan isimler, i.ii) Maksur, yani sonunda lâzım bir elifin bulunduğu kelimeler.
Söz gelimi “غلامي” kelimesi (i.i)’e örnek olarak gösterilebilir. İbn Hişâm’ın da ifade ettiği üzere mütekellim yâ’sından evvelki kelimede hareke takdir edilmelidir. Zira mütekkellim yâ’sından evvel onun cinsinden bir hareke -ki bu hareke kesredir- gelmelidir. Dolayısıyla mütekellim yâ’sının evvelinde kesre dışında herhangi bir hareke zuhur edemez. Daha dakik bir ifade ile, İbn Hişâm’a göre mütekellim yâ’sından evvel münasebet kesresi dışında herhangi bir hareke zuhur edemez. Nitekim aynı anda bir mahalde iki harekenin bulunması imkansızdır ve münasebet kesresi diğer harekelere nazaran çok daha baskın bir harekedir. Kimi durumlarda harekeyi değil, harfi dahi tebdile sebep olur (Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “أو مخرجيهم” kavl-i şerîflerinde de olduğu üzere). Bu durumda “جاء غلامي”, “رأيت غلامي” ve “مررت بغلامي” örnekleri telaffuz itibariyle bir olmakla birlikte her birinde farklı harekeler takdir edilmelidir: ilk örnekte damme, ikinci örnekte fetha, üçüncü örnekte ise kesra.
Son örnek özelinde İbn Mâlik aksi yönde bir görüş belirtir. Buna göre “بغلامي” terkibinde mütekellim yâ’sının evvelindeki kesre harf-i cer sebebiyledir. İbn Hişâm ise buna itiraz eder ve ilgili kesrenin harf-i cer sebebiyle değil mütekellim yâ’sının izafeti sebebiyle ortaya çıktığını ve terkip olmazdan evvel de bu kesrenin, yani münasebet kesresinin, var olduğunu söyler. Harf-i cer ise “غلامي” terkibi tamam olduktan sonra terkibin başına dahil olmuştur. Peki bu görüş farklılığının sebebi nedir?
İbn Mâlik’in yaklaşımına göre harf-i cer öncelikle “غلام” kelimesine ilişmiştir ve bu kelime harf-i cer ile mecrur olmuştur. Buna ilişecek olan mütekellim yâ’sının evvelinde kesreli harekenin gerekliliği de bu mecrurlukla sağlanmış, yeni bir kesreye ihtiyaç duyulmamıştır. Nitekim melfûz cümledeki harf-i cer öncelikle “غلام” kelimesine ilişmiş, daha sonra da “غلام” kelimesine mütekellim yâ’sı ilişmiştir. Buna göre “غلام” kelimesi kesre alametiyle birlikte mecrur olmalıdır. Mütekellim yâ’sı ile geleceği söylenen kesre ise birçok külfete sebebiyet verecektir: i) Âmil sebebiyle meydana gelen irap harekesi zâil olacak, ii) Zâil olan bu harekenin yerine münâsebet kesresi gelecek. Dolayısıyla İbn Mâlik’e göre “غلامي” kelimesinin irabı üç aşamada tamamlanmış olur: i) İrap alameti olan kesrenin vücuda gelmesi, ii) Bu kesrenin zâil olması, iii) Münasebet kesresinin gelmesi. İbn Mâlik’e göre (i) ile iktifa edilmeli, (ii) ve (iii)’ün külfetine girilmemelidir. Ayrıca, evvelce meydana gelen vücut ona nispetle hâdis olanın vücudundan evladır.
Peki İbn Hişâm’ın konuya yaklaşımı nasıldır? İbn Hişâm ilgili metinde harf-i cerin “غلامي” kelimesi tamam olduktan sonra geldiğini, dolayısıyla münâsebet kesresinin henüz harf-i cer “غلامي” kelimesine ilişmeden evvel bulunduğunu söylemektedir. Ancak bu noktada şöyle bir itiraz gelebilir: Cümlede evvela harf-i cer bulunmaktadır, sonrasında ise “غلام” kelimesi gelmektedir. Bu haliyle “غلام” kelimesine mütekellim yâ’sı henüz ilişmemiş ve münasebet kesresi kendisini göstermemiştir. Dolayısıyla İbn Hişâm’ın açıklaması harf-i cerin doğrudan “غلامي” kelimesine dahil olması halinde makul olabilirdi, ancak harf-i cer öncelikle “غلام” kelimesinin başına gelmiş mütekellim yâ’sı ise daha sonra ilişmiştir.
Bu itiraz oldukça temel bir ilke yok sayılarak ortaya konulmuştur: Âmm, âmm olarak tahakkuk etmez. Âmm ancak hâsslarda bulunmak suretiyle tahakkuk eder. Yani cins olan canlı canlı olarak tahakkuk etmez. Canlılığın tahakkuku ancak insan, kedi, koyun gibi canlı türlerinin tahakkuku ile mümkündür. Bir başka değişle mutlak mutlak olarak tahakkuk etmez. Yani “lâ bi-şartı şey” olan ya “bi-şart-ı şey” ya da “bi-şart-ı lâ-şey” olarak tahakkuk etmelidir. Söz gelimi mutlak ilim (lâ bi-şartı şey) mutlak olduğu vecih üzere tahakkuk etmez. İlim ancak tasavvur (bi şart-ı lâ hüküm) yahut tasdik (bi şart-ı hüküm) olarak tahakkuk edebilir. Aynı hadise mezkûr meselemizde de geçerlidir. Buna göre harf-i cer önce “غلام”a ilişiyor da sonra “غلام” kelimesine mütekellim yâ’sı ilişiyor, değildir. Çünkü böyle bir durumda kelimenin mutlak olarak tahakkuk etmesi gerekir. Halbuki tahakkuk eden bir isim ya izafet tamlaması şartıyla tahakkuk eder ya da izafet tamlaması olmama şartıyla tahakkuk eder. Dolayısıyla her ne kadar melfûzda önce harf-i cer sonra “غلام” sonra mütekellim yâ’sı geliyor gözükse de harf-i cer ile arasında nispet kurulan şey mutlak olarak “غلام” değil izafet şartlı “غلام”dır. Yani “غلامي” kelimesi henüz harf-i cer ile terkibe girmezden evvel mütekellim yâ’sını ve münasebet kesresini almış olmalıdır. Netice-i kelâm olarak da “مررت بغلامي” örneğinde “غلام” kelimesi üzerinde görülen kesre harf-i cer sebebiyle değil mütekellim yâ’sı sebebiyle gelmiş olmalıdır. İnteha.